Tarımın Geleceği ve Kooperatifçilik

 Tarımın Geleceği


Erdem AK

Dünyada ve ülkemizde tarımda ilginç gelişmeler oluyor. Dünyada pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de tarıma sermayenin ilgisi artmaya devam ediyor. Tarımda şirketler ağırlığını koyma eğiliminde.  Şirketlerin önemli ölçülerde tarımsal üretim yapmayı hedeflemesi sektör için bir kazançtır. Bununla beraber Türkiye gibi kendine has sosyoekonomik koşulları olan ülkelerde küçük işletmelerin (aile işletmeciliğinin) ve onların örgütleri olan kooperatif ile birliklerin yeri ve önemi göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

2019 yılının Nisan ayında ülkemiz gündemine bomba gibi düşen Tarımda Milli Birlik Projesi ve orada adı geçen Semerat Holding o günlerde çok büyük tepkilere neden olmuştu. Hükümet ortaya çıkan tepki ve itirazlar nedeniyle geri adım atmış ve aynı senenin Kasım ayında 3. Tarım ve Orman Şurası’nı toplamıştı. Şura ile tarımın gelecek planlaması yapılmaya çalışılmıştı. Proje’ye itirazların temelini, Türk tarımında, bir holding/şirket yoluyla hem girdiyi hem de çıktıyı/ürünleri kontrol etme isteği oluşturuyordu. Toplanan Şura’da katılımcılar çok güçlü şekilde üretici örgütlere (kooperatiflere) ve örgütlülüğe vurgu yapmıştır. Ancak gerek Şura Sonuç Bildirgesi’nde ve gerekse Eylem Planı dahil sonraki faaliyetlerde örgütler aynı seviyede yer bulamamıştır. Şirketler (sermaye), bir anlamda, çiftçilerin (küçük aile işletmelerinin) ve onların örgütlerinin yerine konmaya devam edilmektedir. Benzer şeyleri, destekleme program ve projelerinde de görmek mümkündür. Küçük üretici/yetiştirici ve küçük örgütler, bu tür destekleme program ve projelerinden mali konular ve yoksunluklar nedeniyle fazla yararlanamamaktadırlar.

Aile işletmesini herhangi bir köydeki aile/kişi olarak ele alabiliriz. Türkiye’de aile işletmeleri genelde tek tip üretim yapmamaktadır. Köydeki bir aile hem hayvansal üretim hem de bitkisel üretim yapmaktadır. Bir bakıma aileleri kurtaran bu üretim çeşitliliğidir. Yılda bir kez ürün alınan tarlaların bir ailenin geçimine yetmeyeceği açıktır. Aile bu açığı hayvansal üretim, yakın üretim alanları, geçici işçilik gibi faaliyetler ile kapatmaya çalışmaktadır. Bunların yetersiz kaldığı zaman da üretimden/köyden kopmalar başlamaktadır.

Ülkemiz tarıma özgü bazı sorunları burada tekrarlamak gerekir:
İşletmeler parçalı ve ortalama 58 dekarlık alanlarda faaliyet göstermektedir.
10’ndan daha az sayıda büyükbaş varlığı ile hayvancılık yapanların sayısı yaklaşık yüzde ellidir.
Tarımda çalışanların yaş ortalaması 55-56’yı bulmuştur.
İşletmelerin hemen hepsinin bankalara ve başka yerlere borcu vardır.
Üretimi yapan küçük işletmeler, ürünlerini değerinde pazarlayamamaktadır.
İşletmeler girdi fiyatları konusunda söz söyleme ve pazarlık yapma, hak ve gücüne sahip değildir.

Burada kısaca değinilen sorunlar nedeniyle aile işletmeleri ve onların örgütlerinin koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Tarımdan ve üretimden kopuşlar plansız bir biçimde büyüyerek devam etmektedir. Bugün GSMH’nın %5-6’sı ve istihdamın yaklaşık %18’i tarım sektörü tarafından sağlanmaktadır. 5 ve 6 rakamı, masa başında teorik olarak göz ardı edilebilir(!).  Ancak veri, kıt kanaat geçinmeye çalışan milyonlarca kişi ve aileyi doğrudan ilgilendiren acı bir göstergedir. Çünkü ülkemizde bir çiftçiye düşen GSMH payı, normal bir kişiye göre üçte bir oranındadır.

Tarımın geleceği üzerine plan, proje ve politika üretenlerin unutmaması gereken konu şudur; Son yıllarda görüldüğü gibi yokluk ve yoksunluk sorunu, sadece kırsalın sorunu değil kentlerin (bütünüyle toplumun) de sorunudur.

(Hasat Türk, Köşe Yazısı, Sayı: 161)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadınlarımız ve Gıda Güvencesi